Ancak bu ay kolum yuzunden gittiğim doktorlar raporumun geçerli olmamasından dolayı dinlenememem ve aday ogretmen olmamdan dolayı başlayan temel eğitim seminerimiz beni kitabımdan uzaklaştırdı. Tad alamadım okurken. Bu etkinliği aklıma getirip okumaya calıstım ama gitmedi. Su an kitabı bitirmek üzereyim ama bitirsem dahi sağlıklı bir yorum yapamayacaktım. Cunku dediğim gibi tad almadım okurken. Su an kitap okumaya maalesef zaman ayıramıyorum.
Bu yuzdendir ki sizleri de yorumsuz bırakmamak için Puslu Kıtalar Atlası'nın cok degerli ve beğendiğim bir yorumunu sizlerle paylaşmak istedim. Ebediyen Edebiyat blogundan geliyor yorum:
Dünyaya şahit olmanın yolu ise maceranın kendisinden başka bir şey değildi. Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya’nın şahidi olmaktı."Son dönemlerde sık sık adını duyduğum bir eserdi Puslu Kıtalar Atlası. Esrarengiz ismi, etkileyici kapağı ve sık sık duyduğum "Mutlaka okunmalı" tavsiyeleri nedeniyle ilk fırsatta okumayı aklıma koymuştum. Tabi bu durum eserden beklentimi oldukça yükseltti; sık sık olduğu gibi bu beklentiyle okuduğum için beğenmeyecek, beğenilmesine bir anlam veremeyecektim. En azından ben böyle düşünüyordum.Lakin hakikat öyle olmadı: Puslu Kıtalar Atlası,İhsan Oktay Anar'ın diliyle, kurgusuyla, olay örgüsüyle şimdiden klasikleşmeye aday eserlerden birisi olarak çıkıyor karşımıza.Öncelikle Anar'ın ve kitaplarının popülerliği hakkında bir kaç kelam etmek gerekirse şunun ayrıdına varmak önem arz ediyor: İhsan Oktay Anar; Elif Şafak veya İskender Pala gibi popüler olduğu için çok okunan birisi değil, çok okunduğu için popülarite kazanan bir isim. Bu ince fark"Çok satan olmak kalitesizlik emaresi midir?" teması etrafında dönen tartışmaların temelini oluşturuyor esasen. İlk basımı 1995'te yapılan ve günümüzde bile hala yoğun bir ilgi gören Puslu Kıtalar Atlası'nın neden bu kadar beğenildiğinin cevabı da netlik kazanıyor böylece; çünkü çok güzel bir kitap.Kitaba dair -pek çok okur gibi- beni de etkileyen ilk unsur yazarın dili oldu. Sırf bilindiğini göstermek için değil; sahiden gerekli ve yerli yerinde kullanılan eski kelimeler, terimler ve deyimler bir nevi masalsı gerçekçilik kazandırıyor hikayeye. Bu intibada, hikayenin teması ve yazarın tarih bilgisi de büyük etken tabi. Öte yandan tüm bu az bilinen kelimelere rağmen akıcılık konusunda herhangi bir problemle karşılaşmıyoruz. Baştan sona, hızla akıp giden bir macera Puslu Kıtalar Atlası. Olay örgüsündeki ve kurgudaki başarı, akıcı üslupla birleştiğinde elinizden bırakmak istemeyeceğiniz bir kitap çıkıyor ortaya.Tüm bunların yanı sıra öykünün bir ayağını oluşturan felsefi altyapı, kendini sadece hikayeye kaptırmak istemeyen, bu esnada biraz da düşünme arzusu duyan okuru can damarından yakalıyor. Kitabın baş karakterlerinden Uzun İhsan Efendi'nin Rendekar dediği Rene Descartes'ın felsefesi üzerine söylemleri, septisizm (kuşkuculuk) hakkında düşünmeye teşvik ediyor okuyucuyu.Beğendiğim kitaplar hakkında yazarken, aşırıya kaçmaktan çekindiğimden olsa gerek, zorlanırım çoğu zaman. Yazının, kitap hakkında bir güzellemeye dönüşmesinden endişe duyarım. Ancak Puslu Kıtalar Atlası, tüm bu iltifatları baştan sona hakeden ve herkesin mutlaka okumasını tavsiye edeceğim bir kitap.
Diğer İhsan Oktay Anar kitap yorumları ise:
Emine Öztürk - Suskunlar
Acemi Blogger - Amat
Moriçe - Yedinci Gün
Rüzgara Doğru - Efrasiyab'ın Hikayeleri
Katılmak isteyen arkadaşlar yorum bırakırlarsa linklerini eklerim elbet.
Ve size bir haberim var.
Ben blog aleminden çekiliyorum.
Vakit ayıramamak mı tıkanıp kalmak mı yoksa içinden gelmemesi mi neden bilemiyorum.
Ama okumak daha keyifli geliyor artık.
Belki dayanamaz gelir ara ara yazar sizin ekranlarınıza konuk olurum.
Ama sizleri okumaktan asla vazgecmeyeceğim.
O yuzden siz yazın olur mu :)
Beni okuyan, izleyen, yorumlarıyla bu gune kadar yalnız bırakmayan herkese tesekkürler ^.^
Sevgiler
Yahu ne oluyor kuzum size anlamadim :( gitme bence az yaz ama yaz. Ben seni cooook ozlerim sonra :(((
YanıtlaSilyaaaa ama diloş'um yaaa nereye gidiyosun :(( az yaz hatta ayda bir üç ayda bir yaz ama yaz yahu bizi sensiz bırakma... burada yazmam dersen benimkinde istediğin zaman yazabilirsin vallaha!! kendine iyi bak :D
YanıtlaSilara arada olsa yaz ama bence yaa :(
YanıtlaSilBen bunu kabul etmiyorum. En kısa zamanda aramıza döneceğinden eminim, blog aleminin ve arkadaşlığının tadını bi kez alan kolay kolay kopamaz :)
YanıtlaSilSadece kısa bi ara diyelim bence buna :)
çok güzel bir etkinlik oldu bence... yeni etkinlikleri merakla bekliyorum.. takipteyim...sevgiler..
YanıtlaSilben de bazen blog aleminden ayrılmak istiyorum ama sarf ettiğim emeğe ve bazı dostluklarıma kıyamıyorum... inşallah kararının geri dönüşü vardır...
YanıtlaSiltamam yazma ama kaybolma arada uğra bize ama.
YanıtlaSil:)
Öncelikle kırık kalp, kırık kalp, kırık kalp gönderiyorum vedalaştığın bloguna. Sonra da http://pinucciasbooks.blogspot.com/2012/12/kitab-ul-hiyel.html
YanıtlaSilSevgiler...
Böyle güzel bir etkinliğe vesile olduktan sonra bırakma kararınıza üzüldüm. Umarım bu karar bir süre ara vermek şeklinde olur.
YanıtlaSilHarika bir paylaşım. Teşekkürler.
YanıtlaSil